10 Ağustos 2012 Cuma

S/Y OREA Finike-İstanbul yolculuğu - 18 Temmuz 2012 - Çarşamba



Ama Murphy çalışıyor, ben saati kurmuşum ama alarmı devreye almamışım.  Hakan ve Ayhan da uyuyunca uyanmam 7’yi bulmuş.  Hakan ile konuştum, o da Özge teknesinin sahibi Ahmet Ağabey ile konuşmuş, hava pek iyi gözükmüyor Knidos’un yukarlarında.  Ayhan da uyanmadı daha.  Bunu mantıklı bir şekilde hepimizin dinlenmeye ihtiyacı olduğu şeklinde yorumladık ve uykuya devam kararı aldık. 
Tabii ki konforun bir sonucu bu, hepimiz teknede kalmış olsaydık eminim ki 6’da fırlar ve hemen yola çıkardık.  Otelde kalmak herpimize rahat geldi ve konsantrasyonu ve motivasyonu bozdu.  Bu tip gidişlerde en öncemli şey motivasyon.  Deniz domuz har har gidebiliyor insan motivasyonu bozmazsa, her ne hormon salgılıyorsak fiziksel yetersizlikler veya yıpranmalar da bastırılıyor.  Ama gideceğin yere vardığında, iş bittiğinde vücut hepsinin öcünü alıyor.  Sen misin beni zorlayan, sen misin oranı buranı vuran diyerekten acısını günler süren bir yorgunlukla alıyor.  O sebeple bu süreci hafifletmek için yolculuk sırasında da besin diyetine ve dengesine dikkat etmek, gerekiyorsa vitamin desteği almak, bol su tüketmek gerekiyor.  Özellikle seyir esnasında alkol tüketmemek ve redbull benzeri enerji içeceklerinden uzak durmak gerekiyor.

Kahvaltıda oturup bir durum değerlendirmesi yaptık.  Hava kötü, risk almaya gerek yok.  Ayhan da aynı görüşte.  Bu durumda Bu akşam da bu coğrafyadayız, en iyi olasılıkla Knidos.  Haliyle Bodrum ertesi akşama, yani Perşembe akşamına kaldı.  E ilk başta Cumartesi günü İstanbul’a dönüşe başlamamız konusunda anlaşmıştık.  Malum Pazartesi iş güç başlayacak, dinlenmek lazım.  Seçenek fazla kalmadı.  Perşembe akşamı en iyi olasılıkla Didim’e gidebiliriz.  Didim’den sonraki ayak da Sisam veya Fournoi idi.  Cumartesi döneceğimiz için de tekneyi buralarda bırakamayız, en yakın alternatif Kuşadası.  Tabii ki bunu Ege’deki fırtınayı dikkate almadan söylüyorum, havanın bizi nerelere atacağı hiç belli olmaz.  Belki Didim’den burnumuzu çıkaramayacağız.  Göçek-Bozukkale arası seyirden sonra hava tahminlerine de güvenimiz kalmadı.  Bu durumda Bodrum daha bir parlak gözüküyor gözümüze.  Sebebi hem bağlanma olanaklarının daha fazla olması, Ayhan’ın tekneyi yukarıya getirecek kaptanı bulmak için tanıdıklarının falan olması ve tekneyi kaptana kendisinin teslim edebilcek olması.  Halbuki Didim veya kuşadası olsa oralarda tanıdık yok ve kaptanı hemen bulma durumu daha zor.  Bu durumda Ayhan’ın ya tekrar gelip tekneyi teslim etmesi gerekecek, ya da kaptan alacak getirecek.  Ama bu da riskli ve kaptanın gelip tekneyi almasına kadar vakit geçecek, daha fazla bağlanma ücreti ödemesine yol açacak.  Nitekim kararımızın doğru olduğu Bodrum’a varınca ortaya çıktı.
Neyse, acelemiz yok.  Kahvaltı sonrası tekneye vardık.  Derledik, topladık.  Ben botu kıça doğru alırken araya bir laf girdi, bot kaçtı gitti.  Ben denize atlamak için t-shirt ve gözlüğümü çıkardım, botu yakaladım.  Ama gözlüğümü yerinde bulamadım, daha doğrusu fosil halde buldum.  Ayhan üzerine basmış  Description: :(  Araya bir de bu iş girdi.  Aslında lens takıyorum seyirde ama bazen batıyor, rahatsız ediyor, gözlük şart.  Datça’nın tek gözlükçüsünde camlara uyan bir çerçeve bulduk ve gözlük işini hallettik.  Özge teknesi ile birlikte 12:30 gibi avara olduk.  Bağlama ücreti bizim tekne için 40 TL.  Hedef Palamutbükü, Ahmet Ağabey bize de mendirekte yer ayırtmış.   Hava güzel, rüzgar çok az.  Vaktimiz var yelken yapalım dedik ona bile rüzgar yok.  Telefonla Knidos’a devam eden Ali Nasman ile konuşuyoruz, “Palamutbükü’nü geçtim, 20-25 esiyor” diyor. Allah allah...  Gerçekten Palamutbükü’ne yaklaştıkça rüzgar bindirmeye başlıyor, bize gönderdikleri yere demir atıp kıçtankara yanaşıp bağlanıyoruz.  Geldik ama burası fena.  Mendirekin tam karayla birleştiği yerdeyiz, dipte taş olduğu için yaklaşamıyoruz pasarella da kısa kaldığı için ancak yan tekneden inip binebileceğiz.  Mendirekte denize girmek mümkün değil, su kirli.  Açıkçası can sıkıcı.  Oy birliği ile Knidos’a gitmeye karar veriyoruz, Knidos’a geldikçe hava iyice bindiriyor.  Bu arada hem yukarıdan aşağı gelen hem de yukarı devam edecek tekneleri Knidos’a sığınıyor, resmen yarış var.  Biz telefonla iskelde bir yer rezerve ettiriyoruz.  Büyük olasılıkla da demir atmakla falan uğraşmayacağız, iskeleye aborda olacağız.  Sabah erken yola çıkacağımız için de işimize geliyor, demir al, başkası üzerimize demir atmasın(veya tersi  Description: 9kly3 ) derdi yok.  Ayrıca Knidos’da zemin genelde eriştelik, demirimiz de Bruce, eriştelikte zor tutuyor, hava da var, demir atarsak bir de kum zemin bulma stresi var. 
Knidos’a varınca iskeleye doğru yöneliyoruz, gerçekten yerimiz hazır.  Hakan dümende, ama iskeleye değil tekneye aborda olacağız anlamış, bağlanacağımız yerin hemen öncesindeki tekneye yaklaşıyor.  Bu durumlarda hakikaten çok açık konuşmak lazım, ben “aborda olacağız” demiştim, Hakanda bunu “tekneye aborda olacağız” anlamış.  Ufak bir detay ama bizi çok etkiledi.  Herşeyi, sadece gerçeği ve tüm açıklığıya konuşmakta fayda var.  Tabii teknenin abordasından iskeleye yönelince Hakan açıyı tutturamadı, elimde halat teknenin burnunda karaya atmak için bekliyorum, bu arada da Ayhan iskeleye bağlanmak yerine alargada kalamk istediğini söyleyince gaz verdik ve tam ben “amman burası sığ” dedim ve kuma oturduk.  Neyse kolayca kurtulduk ve koyun batısına neredeyse son kolay demir yerine demir attık, büyük şans eseri demiri kuma da tutturduk, bol kaloma verdik zira sert rüzgar var.  Bir de karadan koltuk aldık, rahatız.  Ama hatalıydık.  Neden mi, eğer bir yere bağlanmaya karar verdiysen öngöremediğin bir engel yoksa oraya bağlanacaksın.  Düzgünce bağlandıktan sonra eğer orada memnun değilsen diğer alternatifleri de daha rahat tartıp çıkar başka biryere bağlanırsın.  Biz şans eseri son kalan düzgün demir yerini bulabildik, ama bulamayabilirdik de.  Ortada kalırdık çüknü biz çıktıktan 5dk sonra başka bir tekne gelip bizim yerimize bağlandı.  Bizden sonra demir atanlar çok ciddi uğraştılar, hele eriştelikte Bruce demirle hiç şansımız yoktu, ancak yedek demir olan Danfort (o da yan sanayi) demirle değiştirip tutturmayı deneyecektik.  Ben uzun süre söylendim, Ayhan da gönlümü almaya çalıştı, sonuçta barıştık tabii ki Description: :) .  Zira bizden sonra 2-3 tekne demirimizin üzerine demir atacak gibi oldu, ertesi sabah çıkacağımızı söyleyip zincirimizin üzerine atmalarına engel olmaya çalıştık. 
Denize girdik stresi attık, bu arada demiri de kontrol ettik.  Bruce demir kum için ideal.  Üç çenesi eşit büyüklükte, hangisi saplanırsa demir gayet iyi tutuyor.  Tam 5m suya 30-35 m zincir döşedik, tam tornistan verip tüm zinciri kaldırınca bile sadece demir bir tekneyi tutuyor.  Azıcık güven geldi tabii ki.  Dahası, teknenin hemen burnunda zeminde bir tonoz gördük, kare şeklinde, 1m’lik bir tonoz, herhalde bir 200 kilo vardır.  Hemen ona da bağlandık işi sağlama bağladık.  Yük demirde, demirin yükü bosa atılmış şekilde koçboynuzunda, ek olarak da tonozumuz var.  Gece ne eserse essin rahatız gibi görünüyor.  Hakikaten de gece rüzgar bindirdikçe bindirdi, Cüneyt abim de dediydi, restoran ile harabelerin arasından esiyor.  Tekne hafif bordadan alıyor, demire de dolayısı ile falz ayük biniyor ama sıkıntı yok gibi. Bir tekne yaklaşık 2-2.5 saat dolandı, oraya demir attı beğenmedi, buraya demir attı beğenmedi.  Sonunda geldi tam da biz yemekteyken bizim hemen önümüze demir attı, botla gittim baktım demirleri bizim ilerimizde ve zincirleri paralel gözüküyor, problem yok.  Rüzgar dönerse zincirlerinin bizim demire takılma olasılığı var ama adam yaklaşık 70 yaşında, eşi de var bir 60, hava da karardı artık laf etmenin anlamı yok, önemli olan güvenle demirlemeleri, varsın biz ge çıkalım.  Zaten onlarla da konuştum, durumumuzu anlattım, sıkıntı olursa uyandırabileceğimizi ve problem olmayacağını söylediler.  Biz de rahatladık.
Akşam yemeğimizi de yedik ve yatışa geçtik, sabah 5’de avara.

Hiç yorum yok: