10 Ağustos 2012 Cuma

S/Y OREA Finike-İstanbul yolculuğu - 16 Temmuz 2012 – Pazartesi



Dedik ya yolumuz var, yolun varsa göreceğin de varmış.  Tüm hava tahmin siteleri bugün için 7-10 knot arası Batı ve Karayel veriyor.  Ama istisnasız hepsi.  Yok yaaa?  Görelim bakalım.
Bizim de hava durumuna bararak yaptığımız planımız şuydu, ki yapılabilir gözüküyordu.  Sabah erken çıkış, 13:30 gibi Bozukkale’de yemek molası ve akşama da Palamutbükü veya Hayıtbükü.  Göçek’den sessiz sakin bir havada çıktık, Ama her şey Kapıdağı burnunu dönene kadarmış.  Rotayı Bozukkale’ye çevirdiğimiz anda dalga ve rüzgar tam karşıdan gelmeye başladı.  Sürekli serpinti ve dalga bizi oldukça hırpaladı.  En azından cenoa’yı açalım dedik, hem rotamızı oldukça saptırdı hem de tekneyi yatırdığı için kıç mataforada taşıdığımız botun da suya girerek daha büyük bir rahatsızlık vermesine sebep oldu.  Dalgada suya giren bot mataforaya ciddi yük bindiriyordu, mataforaya gelecek zarar sadece botu taşıyamamamıza değil, mataforaya bağlanmış olan kıç ıstralyayı da kaybetmemize yol açabilirdi.  Riske girmedik ve dalgaya karşı motorla tam yol devam ettik.  Bu ciddi dalga ve rüzgarda teknenin nefis su altı tasarımı sayesinde sadece ve sadece 4 veya 5 kere küüüüüüüttttt diye suya vurduk.  Diğer hepsinde tekne dalgayı yararak geçti. Bu boydaki daha yeni tasarım teknelerde durum fena olurdu, patır kütür giderdik.   Baş-kıç yapla tabii ki oldu ama tekne suya vurmadığı için bizi o kadar da yıpratmadı.  Otopilot da tüm bu seyir boyunca harika görev yaptı, hiç kaçırmadı ve arıza yapmadı.  Burada bir tecrübe daha edindik, hava sıcaklığı ne olursa olsun serpinti insanı fena yapıyor. Bildiğini üzere kolonya’nın insanı serinletmesi kolonyadaki alkolün buharlaşması için vücudumuzdan ısı çekmesi sonucu olur.  Serpinti de benzer şekilde insan vücuduna etki ediyor.  Küçük küçük su taneleri kıyafetlerinize ve vücudunuzun açık bölgelerine geldiğinde hemen buharlaşmaya çalışıyor.  Eğer kıyafetleriniz ıslanır ve vücudunuza temas ederse bu ısıyı sizden çekiyor.  Buna uzun bir süre maruz kalırsanız da farkına varmadan üşümeye başlıyorsunuz, mazallah hipotermiye kadar yolu var.  Gerçekten bunu yaşadık, Bozukkale’ye 3 saat falan kala ben üşümeye başladığımı hissettim, hemen montumu ve su geçirmez pantalonumu giydim ve durumu toparladım.  HakanZ ise devam etti ve Bozukkale’ye girdiğimizde ciddi şekilde üşümeye başladı, bir süre yattı, üzerine battaniye örterek hem de.  Çok dikkatli olmak lazım.  Daha uzun bir maruz kalış ciddi sorunlara sebep olabilir.
Sonuçta 13:30 gibi varabileceğimiz planladığımız Bozukkale’ye ancak 19:00 gibi vardık.  Düz veya hafif dalgalı denizde ortalama 6-6.5 knot olan hızımız 4 knot’a düştü.  Son saatlerde rüzgar 30 knotlara, dalga boyu da 2m’lere  dayanmıştı.  Kardeşim, bu nasıl hava tahmini?  10 knot nere, 30 knot nere?  Hem de 2-3 gün öncesinden değil, daha bu sabah bakmışım, pencereden de bakan kimse yok mu? 
Yolda sürekli olarak telefonlaştığımız canım dostum, bebeklik arkadaşım Yeşim Şavk ve Serdak Şavk, arkadaşları ile birlikte kiraladıkları tekne ile Serçe limanındalardı, onlar da daha rahat olur ve görüşürüz diye Bozukkale’ye gelmiş ve kıçtan kara olmuşlardı.  Yine hafif stresli geçen bir demirleme manevrasının ardından güzelce kıçtan kara olduk, koltuk halatımızı kayaya Yeşim bağladı.  Denizimize girdik ve botla restorana gidip güzelce yemeğimizi yedik.  Daha sonra Yeşimler de bize kahve aşamasında katıldılar, keyifli bir sohbetle geceyi tamamladık. 
Ertesi sabah yine yol, yine yol...

Hiç yorum yok: