Ama Murphy çalışıyor, ben saati kurmuşum ama alarmı devreye
almamışım. Hakan ve Ayhan da uyuyunca uyanmam 7’yi bulmuş. Hakan
ile konuştum, o da Özge teknesinin sahibi Ahmet Ağabey ile konuşmuş, hava pek
iyi gözükmüyor Knidos’un yukarlarında. Ayhan da uyanmadı daha. Bunu
mantıklı bir şekilde hepimizin dinlenmeye ihtiyacı olduğu şeklinde yorumladık
ve uykuya devam kararı aldık.
Tabii ki konforun bir sonucu bu, hepimiz teknede kalmış olsaydık eminim ki 6’da
fırlar ve hemen yola çıkardık. Otelde kalmak herpimize rahat geldi ve
konsantrasyonu ve motivasyonu bozdu. Bu tip gidişlerde en öncemli şey
motivasyon. Deniz domuz har har gidebiliyor insan motivasyonu bozmazsa,
her ne hormon salgılıyorsak fiziksel yetersizlikler veya yıpranmalar da
bastırılıyor. Ama gideceğin yere vardığında, iş bittiğinde vücut hepsinin
öcünü alıyor. Sen misin beni zorlayan, sen misin oranı buranı vuran
diyerekten acısını günler süren bir yorgunlukla alıyor. O sebeple bu
süreci hafifletmek için yolculuk sırasında da besin diyetine ve dengesine
dikkat etmek, gerekiyorsa vitamin desteği almak, bol su tüketmek gerekiyor.
Özellikle seyir esnasında alkol tüketmemek ve redbull benzeri enerji
içeceklerinden uzak durmak gerekiyor.
Kahvaltıda oturup bir durum değerlendirmesi yaptık. Hava kötü, risk
almaya gerek yok. Ayhan da aynı görüşte. Bu durumda Bu akşam da bu
coğrafyadayız, en iyi olasılıkla Knidos. Haliyle Bodrum ertesi akşama,
yani Perşembe akşamına kaldı. E ilk başta Cumartesi günü İstanbul’a
dönüşe başlamamız konusunda anlaşmıştık. Malum Pazartesi iş güç
başlayacak, dinlenmek lazım. Seçenek fazla kalmadı. Perşembe akşamı
en iyi olasılıkla Didim’e gidebiliriz. Didim’den sonraki ayak da Sisam
veya Fournoi idi. Cumartesi döneceğimiz için de tekneyi buralarda
bırakamayız, en yakın alternatif Kuşadası. Tabii ki bunu Ege’deki
fırtınayı dikkate almadan söylüyorum, havanın bizi nerelere atacağı hiç belli
olmaz. Belki Didim’den burnumuzu çıkaramayacağız. Göçek-Bozukkale
arası seyirden sonra hava tahminlerine de güvenimiz kalmadı. Bu durumda
Bodrum daha bir parlak gözüküyor gözümüze. Sebebi hem bağlanma olanaklarının
daha fazla olması, Ayhan’ın tekneyi yukarıya getirecek kaptanı bulmak için
tanıdıklarının falan olması ve tekneyi kaptana kendisinin teslim edebilcek
olması. Halbuki Didim veya kuşadası olsa oralarda tanıdık yok ve kaptanı
hemen bulma durumu daha zor. Bu durumda Ayhan’ın ya tekrar gelip tekneyi
teslim etmesi gerekecek, ya da kaptan alacak getirecek. Ama bu da riskli
ve kaptanın gelip tekneyi almasına kadar vakit geçecek, daha fazla bağlanma
ücreti ödemesine yol açacak. Nitekim kararımızın doğru olduğu Bodrum’a
varınca ortaya çıktı.
Neyse, acelemiz yok. Kahvaltı sonrası tekneye vardık. Derledik,
topladık. Ben botu kıça doğru alırken araya bir laf girdi, bot kaçtı
gitti. Ben denize atlamak için t-shirt ve gözlüğümü çıkardım, botu
yakaladım. Ama gözlüğümü yerinde bulamadım, daha doğrusu fosil halde
buldum. Ayhan üzerine basmış
Araya
bir de bu iş girdi. Aslında lens takıyorum seyirde ama bazen batıyor,
rahatsız ediyor, gözlük şart. Datça’nın tek gözlükçüsünde camlara uyan
bir çerçeve bulduk ve gözlük işini hallettik. Özge teknesi ile birlikte
12:30 gibi avara olduk. Bağlama ücreti bizim tekne için 40 TL.
Hedef Palamutbükü, Ahmet Ağabey bize de mendirekte yer ayırtmış.
Hava güzel, rüzgar çok az. Vaktimiz var yelken yapalım dedik ona bile
rüzgar yok. Telefonla Knidos’a devam eden Ali Nasman ile konuşuyoruz,
“Palamutbükü’nü geçtim, 20-25 esiyor” diyor. Allah allah... Gerçekten
Palamutbükü’ne yaklaştıkça rüzgar bindirmeye başlıyor, bize gönderdikleri yere
demir atıp kıçtankara yanaşıp bağlanıyoruz. Geldik ama burası fena.
Mendirekin tam karayla birleştiği yerdeyiz, dipte taş olduğu için
yaklaşamıyoruz pasarella da kısa kaldığı için ancak yan tekneden inip
binebileceğiz. Mendirekte denize girmek mümkün değil, su kirli.
Açıkçası can sıkıcı. Oy birliği ile Knidos’a gitmeye karar veriyoruz,
Knidos’a geldikçe hava iyice bindiriyor. Bu arada hem yukarıdan aşağı
gelen hem de yukarı devam edecek tekneleri Knidos’a sığınıyor, resmen yarış
var. Biz telefonla iskelde bir yer rezerve ettiriyoruz. Büyük
olasılıkla da demir atmakla falan uğraşmayacağız, iskeleye aborda
olacağız. Sabah erken yola çıkacağımız için de işimize geliyor, demir al,
başkası üzerimize demir atmasın(veya tersi
)
derdi yok. Ayrıca Knidos’da zemin genelde eriştelik, demirimiz de Bruce,
eriştelikte zor tutuyor, hava da var, demir atarsak bir de kum zemin bulma
stresi var.
Knidos’a varınca iskeleye doğru yöneliyoruz, gerçekten yerimiz hazır.
Hakan dümende, ama iskeleye değil tekneye aborda olacağız anlamış, bağlanacağımız
yerin hemen öncesindeki tekneye yaklaşıyor. Bu durumlarda hakikaten çok
açık konuşmak lazım, ben “aborda olacağız” demiştim, Hakanda bunu “tekneye
aborda olacağız” anlamış. Ufak bir detay ama bizi çok etkiledi.
Herşeyi, sadece gerçeği ve tüm açıklığıya konuşmakta fayda var. Tabii
teknenin abordasından iskeleye yönelince Hakan açıyı tutturamadı, elimde halat
teknenin burnunda karaya atmak için bekliyorum, bu arada da Ayhan iskeleye
bağlanmak yerine alargada kalamk istediğini söyleyince gaz verdik ve tam ben
“amman burası sığ” dedim ve kuma oturduk. Neyse kolayca kurtulduk ve
koyun batısına neredeyse son kolay demir yerine demir attık, büyük şans eseri
demiri kuma da tutturduk, bol kaloma verdik zira sert rüzgar var. Bir de
karadan koltuk aldık, rahatız. Ama hatalıydık. Neden mi, eğer bir
yere bağlanmaya karar verdiysen öngöremediğin bir engel yoksa oraya
bağlanacaksın. Düzgünce bağlandıktan sonra eğer orada memnun değilsen
diğer alternatifleri de daha rahat tartıp çıkar başka biryere bağlanırsın.
Biz şans eseri son kalan düzgün demir yerini bulabildik, ama bulamayabilirdik
de. Ortada kalırdık çüknü biz çıktıktan 5dk sonra başka bir tekne gelip
bizim yerimize bağlandı. Bizden sonra demir atanlar çok ciddi uğraştılar,
hele eriştelikte Bruce demirle hiç şansımız yoktu, ancak yedek demir olan
Danfort (o da yan sanayi) demirle değiştirip tutturmayı deneyecektik. Ben
uzun süre söylendim, Ayhan da gönlümü almaya çalıştı, sonuçta barıştık tabii
ki
.
Zira bizden sonra 2-3 tekne demirimizin üzerine demir atacak gibi oldu, ertesi
sabah çıkacağımızı söyleyip zincirimizin üzerine atmalarına engel olmaya
çalıştık.
Denize girdik stresi attık, bu arada demiri de kontrol ettik. Bruce demir
kum için ideal. Üç çenesi eşit büyüklükte, hangisi saplanırsa demir gayet
iyi tutuyor. Tam 5m suya 30-35 m zincir döşedik, tam tornistan verip tüm
zinciri kaldırınca bile sadece demir bir tekneyi tutuyor. Azıcık güven
geldi tabii ki. Dahası, teknenin hemen burnunda zeminde bir tonoz gördük,
kare şeklinde, 1m’lik bir tonoz, herhalde bir 200 kilo vardır. Hemen ona
da bağlandık işi sağlama bağladık. Yük demirde, demirin yükü bosa atılmış
şekilde koçboynuzunda, ek olarak da tonozumuz var. Gece ne eserse essin
rahatız gibi görünüyor. Hakikaten de gece rüzgar bindirdikçe bindirdi,
Cüneyt abim de dediydi, restoran ile harabelerin arasından esiyor. Tekne
hafif bordadan alıyor, demire de dolayısı ile falz ayük biniyor ama sıkıntı yok
gibi. Bir tekne yaklaşık 2-2.5 saat dolandı, oraya demir attı beğenmedi, buraya
demir attı beğenmedi. Sonunda geldi tam da biz yemekteyken bizim hemen
önümüze demir attı, botla gittim baktım demirleri bizim ilerimizde ve
zincirleri paralel gözüküyor, problem yok. Rüzgar dönerse zincirlerinin
bizim demire takılma olasılığı var ama adam yaklaşık 70 yaşında, eşi de var bir
60, hava da karardı artık laf etmenin anlamı yok, önemli olan güvenle
demirlemeleri, varsın biz ge çıkalım. Zaten onlarla da konuştum,
durumumuzu anlattım, sıkıntı olursa uyandırabileceğimizi ve problem
olmayacağını söylediler. Biz de rahatladık.
Akşam yemeğimizi de yedik ve yatışa geçtik, sabah 5’de avara.